Allah Teâlâ O’nu, en güzel sıfat ve meziyetlerle insanlar için güzel bir örnek, bir nümûne-i imtisal yapmıştı. Çünkü, o, dost düşman herkesin “Emîn” diye vasıflandırdığı, yüce ahlâkını kabul ettiği bir peygamberdi. Nitekim şu âyet-i kerime buna işarettir:
“Şüphesiz Allah’ın Rasûlü, sizler için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için, Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek, en mükemmel numunedir.” (Ahzab sûresi:21)
Cenab-ı Hakk, bütün peygamberlere kendi isimleriyle hitab ettiği halde Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize: “Ey Resûl! Ey Nebî! Ey Peygamber!” gibi sıfatlarla hitâb etti. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın O’na ikramlarından biridir.
Cenâb-ı Hakk’ın O’na olan ikramlarından biri de ümmeti için verdiği iki teminattır. Onlar da:
“Hani o kâfirler bir zaman da: Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap Senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.
Halbuki sen onların içinde iken ALLAH, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de ALLAH onlara azap edici değildir.” (Enfal sûresi:32-33) Âyet-i kerimesi ile ifâdesini bulan hususlardır.
Bu konuda Ebu Musa (R.A)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurdular:
“Allah Teâlâ bu ayet-i kerime ile, ümmetim için bana iki emân indirdi.
1- Sen aralarında olduğun müddetçe ALLAH onlara umumî bir azab vermeyecektir.
2- Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, ALLAH onlara azab vermeyecektir.
Ben aralarından ayrıldım mı Allah’ın azabını önleyici, ikinci eman olan istiğfarı kıyamete kadar aralarında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, No:3082)
Enfal süresi, 33. Ayet-i kerimede ve hadis-i şerifte şöyle buyurulmuş oluyor: Halbuki Ey Muhammed! Sen onların içinde iken ALLAH onlara azab edecek değildir. Sen onlar için rahmetin kendisiydin, senin bulunduğun yere azab indirmek imkân ve ihtimal dahilinde değildi.
Ayrıca onlar tevbe ve istiğfar ederken veya edeceklerken de ALLAH onlara azab vermezdi. Yani sen onların içlerinden çıksan bile onlar tevbekâr olup istiğfar ettikleri takdirde veya içlerinde istiğfar edip imana gelenler veya gelecekler varken de onlara öyle köklerini kazıyacak bir azab erişmezdi. Nitekim hiçbir kavim, peygamberleri içlerinden alınmadan toplu azaba uğratılmamıştır. İyiler içinden de kötüler zuhur edip, zulüm yapmaya ve zulümde aşırı gitmeye başladığı zaman, zulüm ve isyanın olumsuz etkisiyle meydana gelecek olan fitnenin zararı iyilere de dokunduğu gibi, kötüler içinde fevkalede iyiler zuhur etmeye başladığı zamanlarda az da olsa iyilerin yüzü suyu hürmetine o kötülerin hak ettikleri ceza ve azab affa veya tehire uğrar. Kötüler azabı celbettiği gibi iyiler de rahmeti celbeder...
“Şüphesiz Allah’ın Rasûlü, sizler için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar için, Allah’ı çok zikredenler için en güzel örnek, en mükemmel numunedir.” (Ahzab sûresi:21)
Cenab-ı Hakk, bütün peygamberlere kendi isimleriyle hitab ettiği halde Hz.Peygamber (S.A.V.) Efendimize: “Ey Resûl! Ey Nebî! Ey Peygamber!” gibi sıfatlarla hitâb etti. Bu da Cenâb-ı Hakk’ın O’na ikramlarından biridir.
Cenâb-ı Hakk’ın O’na olan ikramlarından biri de ümmeti için verdiği iki teminattır. Onlar da:
“Hani o kâfirler bir zaman da: Ey Allah’ım! Eğer bu Kitap Senin katından gelmiş bir gerçekse üzerimize gökten taş yağdır, yahut bize elem verici bir azap getir! demişlerdi.
Halbuki sen onların içinde iken ALLAH, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de ALLAH onlara azap edici değildir.” (Enfal sûresi:32-33) Âyet-i kerimesi ile ifâdesini bulan hususlardır.
Bu konuda Ebu Musa (R.A)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V) Efendimiz şöyle buyurdular:
“Allah Teâlâ bu ayet-i kerime ile, ümmetim için bana iki emân indirdi.
1- Sen aralarında olduğun müddetçe ALLAH onlara umumî bir azab vermeyecektir.
2- Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, ALLAH onlara azab vermeyecektir.
Ben aralarından ayrıldım mı Allah’ın azabını önleyici, ikinci eman olan istiğfarı kıyamete kadar aralarında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân, No:3082)
Enfal süresi, 33. Ayet-i kerimede ve hadis-i şerifte şöyle buyurulmuş oluyor: Halbuki Ey Muhammed! Sen onların içinde iken ALLAH onlara azab edecek değildir. Sen onlar için rahmetin kendisiydin, senin bulunduğun yere azab indirmek imkân ve ihtimal dahilinde değildi.
Ayrıca onlar tevbe ve istiğfar ederken veya edeceklerken de ALLAH onlara azab vermezdi. Yani sen onların içlerinden çıksan bile onlar tevbekâr olup istiğfar ettikleri takdirde veya içlerinde istiğfar edip imana gelenler veya gelecekler varken de onlara öyle köklerini kazıyacak bir azab erişmezdi. Nitekim hiçbir kavim, peygamberleri içlerinden alınmadan toplu azaba uğratılmamıştır. İyiler içinden de kötüler zuhur edip, zulüm yapmaya ve zulümde aşırı gitmeye başladığı zaman, zulüm ve isyanın olumsuz etkisiyle meydana gelecek olan fitnenin zararı iyilere de dokunduğu gibi, kötüler içinde fevkalede iyiler zuhur etmeye başladığı zamanlarda az da olsa iyilerin yüzü suyu hürmetine o kötülerin hak ettikleri ceza ve azab affa veya tehire uğrar. Kötüler azabı celbettiği gibi iyiler de rahmeti celbeder...