“ECİRNÂ MİNENNÂR!”
Anadolunun bu en güzel şehrinin, en şirin kasabası.” derdi Ahmet. Gerçekten de öyleymiş…
Israrlarına dayanamadığım arkadaşım Ahmet’in evine misafir oldum. Dışardan küçük, köhne görünen bu köy evlerinin içi hiç de öyle değil. Buyur edildiğimiz odanın dört bir tarafı duvar yastıklarıyla çevrilmiş. Yastıkların üzerinde el işlemesi dolamalar. Bahçeye bakan bir pencere, duvarda tiktaklarıyla sohbetimizi şenlendiren bir saat. Temmuz sıcağında, yürekleri sıcacık ama evleri ve ayranları serin pırıl pırıl insanlar.
“Erken yatalım!” diyor Ahmet. Sabah namazı için Kuran kursuna gideceğiz.
Ezanla uyanıyoruz. Hazırlıklarımızı yapıp koyuluyoruz yola. Köy evlerinin ve bahçelerin arasında dört katlı bir bina görünüyor. Kapılar açık. Demek ahaliden sürekli namaza gelenler oluyor.
Talebe ve hocalardan Ahmet’i tanıyanlar var. Ben de tanışıyorum. Namaza duruyoruz. Namazın akabinde hep beraber bir tesbihat okumaya başladılar. Havada tatlı bir serinlik, ağır ağır okuyorlar. Pencereden bahçeye bakıyorum. Sanki kavak ağaçları da bir sağa bir sola sallanarak, tesbihata katılıyor. “Sübhaneke Ya ALLAH tealeyte Ya Rahman ecirna minennar biafvike Ya Rahman” Ey Allahım! Sen sübhansın, bütün noksanlıklar, eksikliklerden uzaksın. Münazzehsin, temizsin. Acizlik sana yaklaşamaz, seni tesbih ederim. “Tealeyte Ya Rahman” Ey yüceler yücesi, daima ve herşeyden yüce olan Rahman. Cehennemden ve cehennem ateşinden koru bizleri. Ve ey Rahmanımız affını istiyoruz, bize affınla muamele et!
Affedilmek için hepbir ağızdan yapılan muhteşem bir yakarış. Hava aydınlanıyor, horoz sesleri geliyor bahçelerden. Biz duadayız: “Cehennem ateşinden koru Allahım!”
Kavak ağaçlarının raksıyla yaptığım tefekkür tesbihatın bitmesiyle sona erdi. Talebeler sabah ezberlerini yapmak için mescidin farklı köşelerine çekildiler. Biz de birşeyler ezberlesek arzum, Ahmet’in uzattığı kitapçıkla katmerlendi. Az evvel okudumuz segah yakarış, meğer Tercüman-ı İsm-i Azam duası imiş…
Yıllar öncesinin bir günlüğünden bulduğum bu satırlar beni o günlere götürdü. Kahvaltıda içtiğimiz tereyağlı mercimek çorbasının tadı hala damağımdadır. Bu duayı da o zaman ezberlemiştim. İlginçtir masamın üstünde bir cd var. Üstünde ‘Tesbihat Okumaları’ yazıyor. Kontrol edilmek için beni bekleyen bir cd. Rabbim bu duaların kayıt edilmesi için yapılan bir stüdyo çalışmasında beni istihdam ediyor.
Affımız ve cehennem ateşinden korunmamız ümidiyle paylaşmak istedim.
Anadolunun bu en güzel şehrinin, en şirin kasabası.” derdi Ahmet. Gerçekten de öyleymiş…
Israrlarına dayanamadığım arkadaşım Ahmet’in evine misafir oldum. Dışardan küçük, köhne görünen bu köy evlerinin içi hiç de öyle değil. Buyur edildiğimiz odanın dört bir tarafı duvar yastıklarıyla çevrilmiş. Yastıkların üzerinde el işlemesi dolamalar. Bahçeye bakan bir pencere, duvarda tiktaklarıyla sohbetimizi şenlendiren bir saat. Temmuz sıcağında, yürekleri sıcacık ama evleri ve ayranları serin pırıl pırıl insanlar.
“Erken yatalım!” diyor Ahmet. Sabah namazı için Kuran kursuna gideceğiz.
Ezanla uyanıyoruz. Hazırlıklarımızı yapıp koyuluyoruz yola. Köy evlerinin ve bahçelerin arasında dört katlı bir bina görünüyor. Kapılar açık. Demek ahaliden sürekli namaza gelenler oluyor.
Talebe ve hocalardan Ahmet’i tanıyanlar var. Ben de tanışıyorum. Namaza duruyoruz. Namazın akabinde hep beraber bir tesbihat okumaya başladılar. Havada tatlı bir serinlik, ağır ağır okuyorlar. Pencereden bahçeye bakıyorum. Sanki kavak ağaçları da bir sağa bir sola sallanarak, tesbihata katılıyor. “Sübhaneke Ya ALLAH tealeyte Ya Rahman ecirna minennar biafvike Ya Rahman” Ey Allahım! Sen sübhansın, bütün noksanlıklar, eksikliklerden uzaksın. Münazzehsin, temizsin. Acizlik sana yaklaşamaz, seni tesbih ederim. “Tealeyte Ya Rahman” Ey yüceler yücesi, daima ve herşeyden yüce olan Rahman. Cehennemden ve cehennem ateşinden koru bizleri. Ve ey Rahmanımız affını istiyoruz, bize affınla muamele et!
Affedilmek için hepbir ağızdan yapılan muhteşem bir yakarış. Hava aydınlanıyor, horoz sesleri geliyor bahçelerden. Biz duadayız: “Cehennem ateşinden koru Allahım!”
Kavak ağaçlarının raksıyla yaptığım tefekkür tesbihatın bitmesiyle sona erdi. Talebeler sabah ezberlerini yapmak için mescidin farklı köşelerine çekildiler. Biz de birşeyler ezberlesek arzum, Ahmet’in uzattığı kitapçıkla katmerlendi. Az evvel okudumuz segah yakarış, meğer Tercüman-ı İsm-i Azam duası imiş…
Yıllar öncesinin bir günlüğünden bulduğum bu satırlar beni o günlere götürdü. Kahvaltıda içtiğimiz tereyağlı mercimek çorbasının tadı hala damağımdadır. Bu duayı da o zaman ezberlemiştim. İlginçtir masamın üstünde bir cd var. Üstünde ‘Tesbihat Okumaları’ yazıyor. Kontrol edilmek için beni bekleyen bir cd. Rabbim bu duaların kayıt edilmesi için yapılan bir stüdyo çalışmasında beni istihdam ediyor.
Affımız ve cehennem ateşinden korunmamız ümidiyle paylaşmak istedim.